Discover Ephesus and Top Destinations in Western Turkey with an expert tour guide and a TripAdvisor Winner for 13 consecutive years.
Efes Antik Kenti ve Çevresi Tur Rehberi Hizmetleri
Efes Antik Kenti ve çevresinde, yerli ve yabancı konuklara tur rehberi hizmetleri vermekteyiz. Hizmetlerimiz Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kokartlı profesyonel turist rehberleri tarafından sağlanmaktadır. Türkçe ve İngilizce dillerini son derece iyi konuşan tecrübeli rehberlerimiz sizlerin ve misafirlerinizin memnuniyeti için hep yanınızda olacaktır. Tur sırasında tarihsel bilgilerin dişinda rehberlerimiz, Efes Antik Kenti ve çevre bölgenin yaşam kültürünü, geleneklerini, sosyolojik yapısını, politikası konusunda da bilgi verecektir.
Efes Antik Kenti, Türkiye'nin en iyi kazılmış ve en büyük arkeolojik parkıdır. 2015 yılından beri UNESCO dünya mirası listesinde yer almaktadır. İzmir şehir merkezine 65 km uzaklıkta bulunan Selçuk ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Kuşadası'na 18 km uzaklıktadır. Kleopatra, Mark Anthony, Augustus, Aziz Pavlus, Meryem Ana ve Havari Yuhanna gibi birçok önemli isme ev sahipliği yapan efsanevi bir şehirdir. 200,000 kişilik nufusuyla, Roma İmparatorluğu'nun zirvesindeki en büyük dört şehirden biri olmuştur. Her yıl 2 milyondan fazla kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Türkiye'nin en önemli seyahat destinasyonlarından biridir. Gezginler için mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. Bu kadar önemli bir arkeolojik şehri profesyonel bir tur rehberi eşliğinde gezmenizi tavsiye ederiz.
Efes Antik Kenti Tarihi
Efes'in kuruluşu MÖ 6000 olan Neolotik döneme dayanmaktadır. Arkeologlar, bugün Artemis Tapınağı'nın bulunduğu Hitit Dönemi'nde yerleşim olduğunu ortaya çıkardılar. Şehir, Arzawa Krallığı'nın başkenti olan Apasas olarak adlandırıldı.
Bazı kaynaklar şehrin Amazonlar tarafından MÖ 3. binyılda kurulduğunu söylüyor. Bu küçük yerleşim yerinin sakinleri Amazonlar, Karyalılar, Leleglerdi. Amazonlar, Anadolu'da yaşayan bir kadın savaşçı ırkıydı. Homeros'un İlyada ve Odyseey destanlarında Amozonlardan bahsettiğini görüyoruz. Odyssey Destanı'na göre, Amazonlar Truva Savaşı'nda Truva atları ile Miken ve Spartalılara karşı savaştı. O sırada kraliçeleri, son Troy filminde Brad Pitt olan Aka kahramanı Achilles tarafından öldürüldü. Efsaneye göre Amazonlar, erkekleri sevmeyen, ancak doğurganlık nedenleriyle erkekleri kullanan kadın savaşçılardı. Ok atma konusunda çok iyiydiler ve daha hizli ok atabilmek için, sağ göğüslerini keserlerdi. Kaynaklar, "Ephesos" un Apasas adlı başarılı bir Amazon kraliçesinin adından geldiğini söyler. Bilindiği gibi bugün Güney Amerika'da Amazon nehri var. 16. yüzyılda bir İspanyol Asker, Homeros Destanlarında bahsedilenlere benzer şekilde yağmur ormanları arasında nehir kenarında benzer kadın savaşçıları görünce onlara Amazon ismini verir. MÖ 11. yüzyılda, Kuzey Makedonya'dan gelen Dor işgalcileri, Yunanistan anakarasına göç ettiler ve göç etmek için sakinleri kovdular. Azınlıklar arasında İyonyalılar, Aiolyalılar ve bazı Dorlar Batı Anadolu'ya göç etti. Aiolialılar, Smyrna'nın kuzeyine gitti. İyonyalılar burada Efes ve çevresindeydiler. Herodotos "En iyi hava İyonya'da. Aiolia'nın toprakları çok bereketli ama hava durumu değil" der. Ephesos, Miletos, Priene, Kolophon, Priene, Teos, Samos, Myus, Chios, Phokaia, Erytraí, Lebedor isimli 12 yeni şehir devleti kurdular. Dorlar güneye gitti ve Karyalılar tarafından asimile edildi. Efes önemli bir liman kenti oldu. MÖ 6. yüzyılda. Şehir, bugün Artemis Tapınağı'nın bulunduğu yere kadar uzanıyordu. Bugün bu bölgeye Ayasoluk deniyor. Adı "Hagios Theologos" kelimesinden türemiştir Efsaneye göre bu göçe Atina Kralı Kodros'un oğlu Androklos liderlik etmiştir. Samos Adası'nı fethettikten sonra bu bölgeye geldi. O sırada bir şehir kurmak için Tanrılar'dan izin alınması gerekiyordu. Androklos, kahinlere şehri nerede kuracaklarını sormak için Delphi'ye, Apollon Tapınağı'na yelken açtı. Kahinler, "Bir domuz ve bir balık size rehberlik edecek ve şehrin kurulması gereken yeri işaretleyecek" dedi. Bu, Androklos'a bir yaban domuzu ile bir balığın buluşması için pek mantıklı gelmedi. Bir gün mangal sırasında. Bir balık, üzerine yanan bir kömür yapışmış halde ızgaradan fırladı ve yangına neden oldu. Bu yangın yakınlarda bir yaban domuzunu korkuttu ve Androkos yaban domuzunu avladı ve yaban domuzunun öldürüldüğü yerde şehri kurmaya karar verdi. Efes, MÖ 4. yüzyıla kadar Lidya ve Pers egemenliği altındaydı. Daha sonra ünlü Komutan Büyük İskender şehri Perslerden kurtarmıştır. Ölümünden sonra, generallerinden ve haleflerinden Lysimachos şehri yönetti. Onun zamanında: Kaystros nehrinin taşıdığı alüvyon çökelleri limanı doldurdu ve sürekli yükselen deniz seviyesi eski yerleşimi sular altında bırakarak limanı kullanılmaz hale getirdi. Limanın elverişsiz durumu ticareti etkiledi. Efes alçak bir zeminde bulunuyordu ve tamamen denizin suları altında kalmıştı. Spor salonları, stadyumlar, çeşmeler gibi zenginleştirilmiş yeni bir yerleşim yeri ... Lysimachos tarafından emredildi. Yeni kent arayışının nedenleri, yer altı suyu seviyesinin yükselmesi ve alüvyon nedeniyle yeni bir limanın gerekliliğiydi. Sakinleri bugün bulunduğu yeni şehre taşındılar; Preon ve Pion iki tepe arasında. Yeni şehir, Miletli Hypodomos'un belirlediği ızgara planını uyguladı. Sokaklar dik açılarla kesişiyor. Caddeler ve sokaklar havadan bakıldığında bir satranç tahtası gibi görünür. Efes, Artemis Tapınağı (Diana) ile ün kazandı. Artemis kültü ve ünlü tapınağı Efes'e büyük bir insan kalabalığını çekmiştir. Artemis Tapınağı, antik dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilir. Anadolu ayrıca, Karya kenti Halikarnasus'ta Efes'ten 170km uzaklıkta bulunan bir başka harikaya da ev sahipliği yapar. "Kral Mosolos Anıt Mezarı" MÖ 2. yüzyılda Efes, Romalılara karşı Suriye kralı Antiochus'un yanında yer aldı. Efes'in 100km kuzeyindeki Magnesia'daki (Manisa) yenilginin ardından. Efes, Roma'nın müttefiki olan Bergama Kralı'nın yönetimine girdi. Son Bergama Kralının ölümünden sonra bir Roma şehri oldu. Roma İmparatoru Antonius Pius döneminde şehir, "Asya'nın ilk ve en büyük metropolü" unvanını taşıyordu. Efes'in altın çağı, Helenistik ve Roma dönemlerindeydi. Küçük Asya'nın en büyük metropolü olan İyonya'nın mücevheri olan Efes'ín nufusu 200.000 vatandaş ve 25.000 köleden (MS 2. yüzyıl) oluşuyordu. Artemis'in onuruna verilen bayram günlerinde nüfus üç katına çıktı. Şehir, MS 1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus döneminde Asya Eyaletinin başkenti oldu. Bu süre zarfında Efes, bir Sanat ve Kültür merkezi ve Felsefe için bir buluşma yeri oldu. Efes'li ünlü filozof, MÖ 4. yüzyılda yaşamış olan Heraclitus'tur. MS 2. yüzyılda birçok mermer yapı inşa edildi ve sokaklar mermer heykellerle süslendi. Şehir, 4 ana su kemeri de dahil olmak üzere şehrin farklı bölgelerine hizmet veren çeşitli boyutlarda çok sayıda su kemeriyle antik dünyadaki en gelişmiş su kemeri ve kanalizasyon sistemlerinden birine sahipti. Bu gelişmiş su kemeri sistemi saniyede 120 lt su sağlamak için kullanılıyordu. MS 263 yılında Gotlar tarafından yağmalanmasına rağmen Efes, 5. ve 6. yüzyıllarda Konstantinopolis'ten sonra Bizans İmparatorluğunun en önemli şehirlerinden biri olarak kaldı. Bununla birlikte, MS 8. yüzyılda Araplar tarafından yapılan diğer yıkımlar hızlı bir düşüşe neden oldu: Şehir tarihi boyunca tekrarlanan depremlerle birçok kere yıkıldı ve Küçük Menderes nehri tarafından şehir limanı çamurla doldu. 7. yüzyıl sonunda şehir, büyük ölçüde terk edildi. 11. yüzyılda Selçuklu Türkleri fethettiğinde küçük bir köydü Efes. Bizanslılar 1100 yılında yeniden kontrol altına aldılar ve 13. yüzyılın sonuna kadar bölgenin kontrolünü ellerinde tuttular. Bizans döneminde, başlıca yerleşim yeri ilk sıralarda Ayasoluk (Hagios Theologos) Tepesi'nde bulunuyordu. Bir Türk beyliği olan Aydınoğulları, 14. yüzyılda şehri fethetti. 16. yüzyıldan itibaren şehir önemini yitirmiş ve Osmanlı Devleti tarafından yönetilmiştir.
Efes Antik Kenti Turu
Siz sadece nasıl bir gezi hayal ettiğinizi anlatın, biz kişiye ve/veya gruba özel rehber hizmetlerimiz ile yanınızdayız. Turlarımızı; İngilizce ve Türkçe dillerini son derece iyi konuşan ve Turizm Bakanlığından kokartlı, TUREB (Turist Rehberleri Birliğine) üye rehberlerimiz eşliğinde düzenliyoruz. Tur süresince konuklarımızın keyifli zaman geçirmelerine, gezilen ve ziyaret edilen yerler hakkında doğru bilgilenmelerine önem gösteriyoruz. Efes Antik Kenti rehber ücreti Turist rehberlği ücretlerı Türkiye Cumhuriyetı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından belirlenir. Rehberlerin taban ücretten daha düşük ücret alması mevzuata aykırıdır ve cezai yaptırımı bulunmaktadır. 2025 yılı için belirlenmiş Turist Rehberliği Günlük Tur Taban Ücreti: 3104TL dir, Selçuk ilcesinde, Efes Antik kenti haricinde gezilebilecek diğer yerler:
TC Vatandaşı olmayalar ıçin Efes antik kentine giriş ücreti kişi başı 40 Euro dur. Efes antik kenti içerisinde yer alan yamaç evler bu fiyatın dışında kalmaktadır.
Müzekartınızla Efes Antik Kenti haricinde, St. Jean Bazilikası ve Efes Arkeoloji Müzesi de ücretsiz ziyaret edilebilir. Müzekart Meryemana'da geçmemektedir. Meryemana giriş ücreti Türk vatandaşları için 30TL, yabancılar için 400TL dir. Efes antik kenti
* 6326 sayılı Profesyonel Turist Rehberliği Meslek Kanunu uyarınca Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) üyesi Acentaların düzenledikleri tur,transfer,günübirlik şehir turu,paket tur,gece turu şekliyle müşterilerine sundukları hizmetlerde gerekli şartları taşıyıp kendisini adına Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan Profesyonel Turist Rehberliği Ruhsatnamesi ve Eylemli Çalışma Kartı'na sahip Profesyonel Turist Rehberi bulundurmaları gerekmektedir. Eğer bir kişi ad altında olursa olsun Profesyonel Turist Rehberliği Ruhsatnamesi ve Eylemli Çalışma Kartı olmadan Turist Rehberliği Hizmeti veriyorsa bu söz konusu yasaya göre suçtur. 6326 sayılı Profesyonel Turist Rehberliği Meslek Kanunu uyarınca Turist Rehberleri hizmet verdiği tur esnasında Eylemli olduğunu gösterir Çalışma Kartını üzerinde ve kolayca görünür şekilde taşımak zorundadır.
Efes Antik Kenti Belgeseli Samos (Sísam) Adası Tarihi - Samos Adası Gezi Rehberi
Muscat (Türkçede Misket) üzümünden yapılmış şarapları ünlenmiştir. Bu şaraplar sarımtırak renkli sarı bir üzümden üretilen tatlı şaraplardır. Anavatanı Bornova, İzmir'dir. Denize yakın killi ve kumlu topraklarda yetişir. Yemek öncesi veya sonrası tüketimi yaygındır. Dünyanın en iyi tatlı şaraplarından biri olarak kabul edildiği halde Strabon Samos şarabını diğer civar kentlerle karşılaştırmış ve iyi olmadığını söylemiş. Şarap bakımından talihli olmayan Samos'un diğer bakımlardan mutlu bir ülke olduğunu söyleyen Strabon; ''O kuş sütü bile üretir'' atasözünün Samos için uyarlamıştır. Samos"ta üretilen Muscat şarapları Vatican tarafından ayinler için tercih edilmiştir. Bugün Yunanistan'daki tüm kiliselerin ayin şarapları Samos adasından karşılanmaktadır.
Ampelos(1100m) ve Kerkis(1433m) isimli 2 büyük dağı vardır. Bu dağlar Batı Anadoluda bulunan Samsun Dağının (Antik dönemdeki ismi: Mykale Dağı 1237m) devamıdır. Kerkis Dağı, Ege Denizinde bulunan en yüksek 2. dağdır. Sönmüş bir volkanik dağdır.
Samos (Sisam Adası) Mykale Dağından ayrışması sonucu oluşmuştur. Mitolojik efsaneye göre adada Naiadesler'in (adları yüzmek fiilinden türeyen su perileri) yaşadığı, bunların attığı korkunç çığlıklar nedeniyle Samos'un ana karadan koptuğu, veya; adada yaşayan büyük korkunç yaratıkların olduğu, onların çıkardığı sesler nedeniyle adanın Mykale Dağından ve dolayısıyla Anadolu'dan koptuğu anlatılan efsaneler arasındadır. Adanın ana karadan ayrıştığı kısmında yer alan Psili Ammos plajından Anadolu'nun Dilek Yarımadasına yani Kuşadası Güzelçamlı Miili Parkına uzaklığı yaklaşık 1.4 kilometredir (1 deniz milinden daha az). Yani iyi bir yüzücünün rahatlıkla yüzerek ulaşabileceği mesafededir.
Samos (Sisam) Adası Tarihi
M.Ö 3. binden itibaren yerleşim görülmektedir. Strabon (M.Ö 64- M.S 24) burada İyonyalı kolonistler gelmezden evvel Karyalıların oturduğunu, Adanın isminin de kolonistler zamanında Samos olarak değiştiğini söyler. Samos ismi mitolojik bir kahramana atfedildiği gibi, yüksek dağlık yer anlamına da gelir.
MÖ 10. yüzyılda anakara Yunanistan”dan Batı Anadoluya ve Samos adasına İyonyalı kolonistler göç etmiş ve 12 şehir devleti kurmuşlardır. Samos adası bu 12 şehir devletinden biri olmuştur. Bu 12 bağımsız kent: (Kuzeyden Güneye) Phokaia (Foça), Klazomenai (Urla), Erythrae (Çeşme), Teos (Siğacık), Kolophon (Değirmendere), Lebedos (Ürkmez), Ephesos (Efes), Priene, Myus ve Miletos (Milet), Chios (Sakız) ve Samos (Sisam). Ticaret yolları üstünde olduğundan dolayı MÖ 7. yyda zenginleşmiş. Şarapçılık ve çanak çömlekçilik konusunda ünlenmiş. Önemli bir ticaret merkezi olmuş ve Mılet şehri ile rekabet etmiş. Hatta bu rekabet sonucu savaşmışlardır. MÖ6.yy Polykrates dönemi Samos`un altın çağıdır. Samos'da tiranlıklar Polykrates zamanında en yüksek düzeye erişir. M.Ö 538-522 yıllarında tiranlık yapan Polykrates denizler üzerinde üstünlük kurar. Bu dönemde Samos büyük bir deniz gücüne ve pek çok koloniye sahip olur. Polykrates, MÖ522 yılında Persler tarafından çarmıha gerilerek öldürülür. İsmi Samos Adası ile özdeşleşen ünlü matematikçi filozof Pisagor (Pythagoras) (M.Ö 580-495) Polykrates'in zorbaca yönetim şeklinden duyduğu rahatsızlıkla Samos'u terk eder. Yüzük taşı yapımcısı bir esnafın oğlu olan Pisagor, babasıyla beraber ticaret için farklı kentlere gider. Bu seyahatler ona farklı kültürler, insanlar ve bilgilerle tanışma şansı verir. Bu vesileyle Miletli filozof Tales'le tanışıp bilgilerinden yararlanır. Samos'u terk ettiğinde, Tales'in doğuya ve Mısır'a gitmesi yönündeki tavsiyesiyle doğuya gider. Mısır'da, Babil'de, Hindistan'da ve Kudüs'de gider daha sonra Samos'a geri döner. Antik çağın en kadim filozofu olan Pisagor, pek çoğumuzun hafızasında sadece matematikçi olarak yer etse de, Mevcut dinlerin ruhsal tatminde yetersiz kalması sonucu gittiği yerlerde edindiği bilgilerle harmanlayıp `Orfizm` adlı felsefe okulunu ve kendi tarikatını kurmuştur. 'Felsefe' kelimesini icat eden kişidir. Ruh göçü (reenkarnasyon) ve ruh göçü inancından kaynaklanan vejeteryanlığı batıya orfizmle beraber getiren kişi de Pisagor'dur. Matematikçiler adını verdiği dinsel bir örgüt olma özelliği de gösteren okulunda, müziğin sayısal değerlerle ifade edilebileceği fikrini ortaya atan bir başka deyişle bugün kullandığımız müzik notalarının temelini atan kişidir,, ilk çarpım tablosunu kullanan ve Pisagor teoremi (dik üçgen) ile irrasyonel sayıları ilk bulan, kendisinden sonra gelecek kuşakları ve özellikle Platon'u kuramlarıyla etkilemíştir. MÖ500 yılında 85 yaşındayken ölmüştür. İcat etmiş olduğu adalet kupası ile ünlenmiştir. Pisagor'un Adalet kupası bir hayat dersi vermiştir "Aza tamah etmeyen, çoğu bulamaz. Polykratesin doneminde Eupalinos tüneli yapılmıs ve yeni Hera tapınağı yapılmış. Eupalinos tuneli dünyada bir sistemle yapılmış 2. tünel. Tünel yaklaşık 1km uzunluğunda ve 1.8m genişliğinde gizli bir su kemeri (aquaduct) görevi ile yapılmıştır. Düşman kuşatması sırasında şehre gelen suyun kesilmesini önlemek amacıyla yapılmıştır. Antik çağın en kayda değer mühendislik başarılarından biridir. Eupalinos isimli mühendis tarafından tasarlanmış olan su kemeri M.Ö. 529 ve 524 arasında 14,000 köle tarafından inşa edilmiştir. Tünel, eski Samos şehrine kuşatma zamanında su sağlardı. Bu inşaatın bu kadar önemli olmasının sebebi 7,000 kölenin kaynağın bulunduğu dağ tarafından, ve diğer 7,000 kölenin şehir tarafından kazmaya başlaması ve dağın ortasında buluştukları noktada hatanın olmamasıdır. Ziyaret edenler tünelin bir kısmı boyunca yürüyebilir ve sıcak yaz günlerinde tünel doğal bir klima görevi gördüğü için gitmeye değer bir yerdir. Samos'da iki tanrının diğerlerinden daha üstün tutulduğu ve biraz daha fazla saygı gördüğü bir gerçek. Hera ve Dionysos. Zeus'un kız kardeşi ve karısı, evlerin, ailenin koruyucu tanrıçası Hera'nın doğum yeri Samos”dur. Hera tanrılar içinde en fazla insani özellik taşıyanı belki de. Kocasına bağlı bir eş, kıskanç bir kadın, sürekli gizli kapaklı işler yapan, saman altından su yürüten, hatta yeri geldiğinde cilveyle Zeus'u kandırıp arkasından iş çeviren, tanrısal güçlerini yeri geldiğinde kötüye kullanan, etten ve kemikten oluşmuş bir kadın modeli olarak çıkar mitolojide karşımıza. Üstelik efsanelerinin çoğu, Zeus'un kaçamak yaptığı kadınları izlemesinden ve başka kadınlarla olan birlikteliklerinden doğan çocuklarına hayatı zehir etmesinden oluşan hikayeler. Samos'lular, antik çağda Hera tapınımının geniş bir alana yayılmasının avantajını kullanıp, Hera'nın doğduğu ve Zeus ile evlilik gecesini geçirdiği yer olarak kabul edilen adalarını; Hera adına yaptıkları sunak ve tapınakla, günümüzde olduğu gibi eski çağlarda da yaygın olan din turizmi ve din ticaretine açarak prestij ve gelir elde etmişler. M.Ö 6. yy ilk çeyreğinde başlayan anıtsal heykeller yapma geleneğine uygun olarak, tapınaklarda anıtsallaşmaya başlar. Bu geleneğe Efes Artemis ve Didyma Apollon tapınağıyla beraber Samos Hera tapınağıyla Samoslular da katılır. Anadoluda yapılan en büyük iyon düzenli bu üç tapınak içinde Samos Hera tapınağı, Efes Artemis'ten sonra ikinci sıraya yerleşir. 540 yılında tiran Polykrates'in başa geçmesi sırasında çıkan karışıklıkta yıkılan bu devasa tapınağın yerine 538'de başa geçen Polykrates 4. tapınağın yapımını başlatır. 522'de Polykrates Pers satrabı tarafından öldürülünce tapınağın yapımı yarım kalır. Polykrates döneminde Samos ayrıca tersanelerinde ürettikleri Trireme isimli ahşap teknelerle de ün kazanmışlardır. 37m uzuluğundaki bu teknelerde 170i kürekçi olan 210 tane personel bulunmaktaydı. Saatte yaklaşık 9-12 mil yapan teknelerdi. Polykratesin donaması Trierme isimli bu gemilerden oluşmaktaydı. Samoslular, MÖ494 Milet şehri açıklarında, Lade adasinda, Lade Savaşına ve MÖ479 Mykale savaşına katılmış. Lade Savaşına 60 gemi yollamış Samos. Yunan ittifakı olan Attika-Delos, 353 gemiyle 600 Pers gemisine karşı savaşmış ve büyük bir yenilgi almışlardır. Phythagorio açıklarında yapılan Mykale Deniz savaşında Yunan güçleri Perslileri yenilgiye uğratmıştır. Samos, Pers yönetiminden sonra sırasıyla Bergama Krallığı, Roma, Ceneviz, Venedik, Bizans ve Osmanlı egemenlğine gecer. 1475 yilında Osmanlı hakimiyetine gecmiş ada. O donemde korsanlar sonucu ada terkedilmiş. Yine bu sıralarda İtalya'da bir aile 11 yaşındaki oğullarını papaz okuluna göndermek isterler fakat bulundukları yerde papaz okulu yoktur. Denizyolu ile Napoli’deki okula göndermeye karar verirler. Fakat çocuk Müslüman korsanlara esir düşer. Osmanlı topraklarına getirilir. Osmanlı’nın en ünlü denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa çocuğu tesadüfen görür. Onunla biraz sohbet ettikten sonra çocuğun zekâsına hayran kalır ve onu yanına alarak yetiştirmeye başlar. İsmini de Ali koyar. O çocuk Osmanlı donanmasını modern hale getirip sayısız deniz zaferi kazanan, ‘’denizlerin tek hakimi’’ denilen Kılıç Ali Paşa’nın ta kendisidir. 11 yaşında papaz olmak için yola çıkan bir çocuk, vatandaşı bile olmadığı bir ülkenin donanma komutanı olur ve tarihe geçer. Müslüman olmuştur. Osmanlı, Kılıç Ali Paşa döneminde adanın nüfusunu arttırmış. Midilli adası, Urla ve birçok şehirden göçmenler getirilmiş adaya. Kılıç Ali Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) devrinde Barbaros Hayreddin, Turgut ve Piyale Paşaların bulundukları deniz muharebelerine katılmış. Inebahtı Denız Savaşında gösterdiği başarılar üzerine kaptan-ı derya lık görevıne terfı ettırılmıs ve Sisam Adası kendisine vakf edilmiştir. Kılıç Ali Paşa, büyük bir deniz zaferinden sonra bir cami yaptırmaya karar verir. Samos’dan elde edilen vergi geliri Kılıç Ali Paşa’nın Tophane’de yaptırdığı caminin bakım masrafları için ayrılmıştır. Kendisi de bir zamanlar esir olduğu için esirlere çok iyi davranır ve caminin inşaatında onları da çalıştırmaya karar verir. Seçtiği esirlerin içinde inanması çok zor bir isim vardır. Dünyaca ünlü Don Kişot romanının yazarı Cervantes. Cervantes de İstanbul'da köle olarak getirildiği zaman amele olarak çalışmıştır. 17.yyda ada nüfusu 10bin kişi olmuş. Pek çok yerleşim biriminin adı Anadolu kıyılarından (Urla'dan) ve Midilli adası gibi komşu bölgelerden gelen göçmenlerin varlığını doğrular. Kılıç Ali Paşa adaya geldiğinde ada terkedilmiş durumdadır. Depremler sonucu ve korsan saldırıları sonucu ada terkedilmiş durumdadır. Yakınlardaki adalardan göçü sağlamıştır. Osmanlı adanın yönetimini Rodos sancağına bağlamış ve adaya bir kadı atamış. Adanın merkezi Vathi’deki birkaç Türk memurundan başka adada yaşayan müslüman bulunmamakta ve rivayetlere göre bu durum, Kılıç Ali Paşa tarafından müslümanların adaya dâimî yerleşimini yasaklama biçimindeki Sisamlılar’a verilen bazı imtiyazlardan kaynaklanmaktaydı.18. yüzyıl Osmanlı-Rus savaşı başlamış ve 1770 Osmanlı donanmasının Çeşmede yakılması sonucu 4 yıllığına Rus egemenlğine geçmiş. Daha sonra Fransız ihtilali ile başlayan özgürleşme çabaları başlamış. Logothetis isimli kişi buna öncülük etmiş. 1821 Turk-Yunan savaşı sonucunda ada Osmanlıya bağlı yarı özerk bir yapıya dönüşmüş. Adanın dış işlerinde Osmanlılar’a bağlılığı sürüyordu, ancak kendi bayrağı ve koruyucu güçlerin himayesinde iç işlerinde tamamen bağımsız durumdaydı. Bu dönem Samos'un en parlak dönemi olmuş. 19. yüzyılda Avrupa bağlarını kasıp kavuran filoksera salgını, bu salgından etkilenmeyen Samos'ta şarapçılığın kaderini değiştirmiş. O dönemde Avrupa'nın başlıca şarap tedarikçisi olan İtalyanlar ve Fransızlar doğu Akdeniz'de filokseraya yenik düşmemiş bağlar ararken yolları Samos'a düşmüş ve şaraplarını Samos'tan temin etmeye başlamışlar. Özellikle tüm katolik kiliselerin ayin şarapları Samos'tan sağlanmış. Samos, şarap ticaretinde çok büyük gelir elde etmiş. Bugün Yunanlıların ünlü Metaxası da Samos'un misket üzümü ile gül yapraklarının biraraya gelmesiyle yine bu dönemde yapılmış. Ada gelişip kalkınmış, nüfus artmış, yollar limanlar yapılmış, 32 köyün her birine görkemli kiliseler, sonradan Yunan Ege üniversitesi olacak güzel binalar yapmışlar. Karlovasi'de neo klaik tarzda yapılmış görmekli bu dönemdendir. Yine bu dönemde ana gelir kaynağı şarap ve deri üretimi ile beraber sigara imalatı olmuş. Adada tütün ekemeye uygun arazi olmasada Aydın'dan getirmişler tütünleri. 1912'den sonra üretim bıçakla kesilmiş gibi durmuş. Karlovasi'de bulunan metruk fabrikaların bir kısmı tütün fabrikalarıdır. Kısacası 1834-1912 yılları arasındaki demokratik özerk dönemi Samos'un en parlak ve zengin dönemi olmuş. Ada, Sisam Beyliği olarak anılmış bu dönemde Samos.
1. dunya savaşı sonunda Yunanistan topraklarına geçmiş. 2. dünya savaşı sırasında bir süre İtalyan egemeliği. 1944 yılında Alman uçakları tarafından bombalanmıştır. Bu bombalama sırasında bir çok Yunanlı mülteci olarak Batı Anadolu topraklarına kaçmıştır.
Samos (Sisam) Adası Kasabaları ve Köyleri - Samos gezilmesi gereken yerler
Karlovassi'nin taşıdığı ad bize yabancı değil çünkü, Türkçe Karlıova. Anlatıldığına göre; Osmanlı filosu Samos Adasına yaklaşınca, karşılarına çıkan düz ovayı kaplayan, bembeyaz çiçek açmış badem ağaçlarının görüntüsünü kara benzetip adını Karlıova koyarlar. Limanda yer alan eski şehir, orta şehir ve yeni şehir olarak üç yerleşimden oluşan, adanın büyüklük ve önem bakımından ikinci şehri olan Karlovassi, ticaret ve sanayi şehri olarak öne çıkıyor. Tabakhaneler geçmişte olduğu kadar günümüzde de adanın ticareti açısından önem taşıyor. Neoklasik evler, zarif konaklar ve çok sayıda kilisenin çevrelediği bir tepenin en üstünde yer alan Agia Triada kilisesi görülebilecekler listesinde. Karlovassi'ye yakın mesafede; şelaleler, seramik atölyeleri ve Bizans döneminden kalma sur duvarları da bu listeye eklenebilir. Karlovasinin nufusu 10bin kişi. Aegean Unıversıtesinin bır matematik fakultesı var bu kasabada. Yaklaşık 1000 tane öğrenci var. 1900lerın başlarında deri tabakhaneleri ve tütün üretimi var. Yıannıs Ritsosi isimli ünlü bir Yunan şair yazlarını Karlovasi'de geçirmiştir.
Marathokampos Köyü: Samos Adasının, Ampelos dağından sonra ikinci dağı olan, jeologlara göre daha önce yanardağ olduğu düşünülen ve bu nedenle üzerinde pek çok mağara barındıran Kerkis Dağının eteklerine kurulmuş Marathokampos köyü, beyaz badanalı otantik evleri, korsan saldırılarından korunmak amaçlı daracık yapılmış sokakları, süslü çeşmeleri ile adanın en güzel köylerinden biridir. Yürüyüş yapmayı sevenler için 700 m yükseklikteki Evangelistria Manastırını, bu kadar yürüyüş yetmedi derseniz 1170 m yükseklikteki Prophitis İlias Kilisesini ve Pisagor'un düşmanlarından saklandığı rivayet edilen mağarayı gezebilirsiniz. Manolates Köyü: Yemyeşil ve upuzun ağaçların gökyüzünü kapladığı dar ve dik yolda, ister arabayla ister yürüyüş yaparak ulaşacağınız Manolates köyü, yine adanın diğer köyleri gibi dar sokakları, taş evleri, taverna ve kafeteryaları ile görülmeye değer. Doğa yürüyüşünü sevenler için muhteşem bir rota. Yürürken ayaklarınızı dağlardan gelen soğuk suya sokabilir çeşmelerden akan dağ sularını içebilir. Bağlardan misket üzümü toplayıp yiyebilirsiniz. Manolates Köyünde Kaliste Restaurantı tavsiye ederim. Özellikle nohut ve kabak köftelerini denemenizi tavsiye ederim. Pythagorio: Pisagor'un doğduğu antik Samos'un bir bölümü üzerine kurulan bu kentin adı Tigani iken, 1955 yılında Pisagor'u onurlandırmak için, onun adı verilerek Pythagorio olarak değiştirilmiş. Doğal ve tarihi güzelliklerin eşsiz birleşimiyle pitoresk bir kasaba olan Pythagorio'nın limanı tiran Polykrates zamanında yapılmış ve Akdeniz'in ilk insan yapımı limanı olma özelliğini taşıyor. Pythagorio'nun etrafında görmeye değecek pek çok yer var. Kentin hemen arkasında yükselen dağın eteklerindeki Panagia Spiliani kilisesinin arkasında yer alan mağara içinde, Meryemana adına yapılmış küçük bir kilise ve kutsal su var. Küçük kilisenin en önemli özelliği, çocuk sahibi olamayan kadınların dileklerinin kabul olacağı inancıyla dilekleri için mum yakmaya buraya gelmeleri. Pythagorio Limanının güneybatısında, Lykurgos Logothetis tarafından, 1824 yılında, Türk donanmalarından korunmak için antik kentin kalıntıları kullanılarak yapılan 400m uzunluğundaki Lykurgos kalesi yer almakta. Sur duvarları yer yer yıkılmış olsa da kale oldukça sağlam durumda. Kale içindeki müze, Roma ve Bizans döneminden kalıntılar ile hemen yanı başındaki Metamorfosis Kilisesi görülebilecek eserler arasındadır. Adanın ilk kahvehanesi Manolis Dilaveris tarafından Phythagorio'da 1934 yılında açılır. Günümüzde Corner Bar olarak torunu Dimitris Dilaveris tarafından işletilmektedir. Corner Barın yanında bir Selanik börekçisi vardır. İçi kremalı üstü taçınlı ve pudra şekerli Bougatsa isimli böreği denemenizi tavsiye ederim. Pirgos Köyü: 750 kişilik nufusa sahip, denizden 390m yukseklikte. Sarap, bal ve zeytinyağı üretimi var. Özellikle bal üretimiyle ünlü. Samosta toplam 200 adet bal üreticisi mevcut. Yıllık üretim 100ton. Koumaradei: 1970lerde ufak bir bitkisel ilaç fabrikasına sahip, bitkisel ürünlerin temizlenip Atina'ya satıldıgı bir yer olmuş. Seramik, bal ve zeytinyağı ana geçim kaynağı. Köyun 2km güneyinde Megala Panagia isimli bir 16.yy manastırı var. Seramik atölyeleri mevcut. Bu atölyelerde Pisagor tarafından icat edilmiş, Pısagor Kupası veya Adalet kupası olarak da bilinen özel bir kupa satılmaktadır. Bardakta belli bir seviyeyi geçtikten sonra bir delik sıfon görevini görmekte ve tüm suyu boşaltmaktadır. Bardak bize hayat mesajları vermektedir: "İnsan bazen yaşamın sundukları ile yetinmeyi bilmelidir, zira daha fazlasını arzularken elindekiler de kayıp gidebilir..." "Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz." Vathi: Adanin başkenti, şehir merkezindeki aslan heykeli Samosluların yiğitliklerini simglemekte. Ufak bir arkeoloji müzesi vardır. Bu müzede Yunanistan'da bulunmuş en büyük kuros (erkek heykeli) vardir. Heykelde Mısır kültürünün etkisini görmek mümkündür. Kokkari: Kokkari'nin kelime anlamı arpacık soğan dır. Türkçe de halk dilinde küçük soğanları ifade etmek için kullanılan: kokarcık kelimesi ile bağlantılıdır. Adanın sayfiye yeri. Rüzgarlı bir yer olduğundan windsurf yapmaya elverişli. Yakınında adanın en güzel plajları Lemonakia ve Tsamadou plajları vardır. Vourliotes: Nufusu 500 kişidir. Samos adasının en güzel dağ köylerinden biridir. Denizden yüksekliği 300 metredir. 16. yüzyılda ilk kurulmuştur. Köyün kurucuları Batı Anadoludaki Urla kasabasından gelip buraya yerleşmişlerdir. Posidonio Köyü: Eski adı Molla İbrahim. özellıkle özel yatlar tarafından tercih edilen, çok güzel bir koy. Dilek yarımadasına en yakın noktalardan birinde. Samos`ta yaşamış ünlüler:
Hepimizin bildiği “Bir fincan aci kahvenin 40 yıl hatırı vardır” sözü Samos adası ile bağlantılıdır. Hikayesi:
18. yüzyılın sonlarında İstanbul Üsküdar”da bir kahveci vardır. Kahvesine bir gün bir Yeniçeri gelir ve şöyle der; - Hey arkadaş!. Tüm müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kafire yapma (Köşede oturan Rum gemi kaptanını işaret eder). Kahveci herkese kahve yapar verir ve ardından iki kahve alıp Rum'un yanına oturur. "Biz de seninle içelim" der. Yeniçeri; "Heeyy!.. Ben sana o kafire kahve yapma diye tenbih etmedim mi?" diye çıkışınca kahveci "Kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa!" cevabını verir. Aradan 40 yıl geçer. Samos Adası'nda büyük bir isyan baş gösterir. O zamanın Üsküdarlı kahvecisi de Yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş ve esir düşmüştür. Sisam’da asi Rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede ile satar. Kahveci de esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılır.İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilip, bekleşirler. O sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelir. İlk, bir paradan başlar. Bir anda beş paraya, on paraya kadar çıkar. Sıra kahveciye gelince o silahlı adam, "Beş kuruş!" diye bağırır. Arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarır. Kahveci, "Beni beş kuruşa aldığına göre kim bilir ne gibi işkencelerle öldürecek!?.." diye düşünür. Issız bir yerde o silahlı Rum, "Korkma! Sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir Yeniçeri bana hakaret ettiği zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden kahveci değil misin?" der ve kucaklaşırlar. Bir fincan kahvenin hatırını orada görülür. Samos"un güneyinde Samos"a bağlı Fourni ve İkaria adaları vardır. İkaria adasının ismi mitolojide mumdan kanatları olan İkarustan tan türemiştir. Kanatları eriyerek adanın yakınına düştüğü sanılmaktadır. Osmanlı'da ismi Ahikerya veya Nikerya olarak geçmektedir. Dünyada en uzun yaşayan insanların yaşadığı yer olarak kabul edilmektedir. Kaplıcaları ve bal üretimi ile ünlüdür. İkaria, 250 kilometrekarelik bir ada. Nüfusu 8 bin 312. 1521 yılında Osmanlı İmparatorluğu himayesine geçti. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı’ya baş kaldıran İkaria halkı, kentteki Osmanlı garnizonunu kovarak bağımsızlığını ilan etti. Ancak diğer adalar gibi Yunanistan’a bağlanmayıp kendi devletini kurdu. “Özgür İkaria Devleti” adını alan ada, bayrak olarak da kendilerine mavi üzerine beyaz haç şeklinde bayrağı kabul etti. Ancak gıda kıtlığı, ulaşım ve posta servisindeki zorluklar yüzünden 5 ay yaşayabilen İkaria devleti, Ege Denizi’ndeki İtalyan tehdidinden endişe ederek 1912’de bir 100 yıllık bir anlaşmayla Yunanistan’a bağlandı. 2012 yılında bu anlaşmanın süresi doldu. Yunanistan'daki ekonomik krizden dolayı Avusturya'ya bağlanmak istediklerini belirtmişlerdir. Türkiye kıyılarından 60 kilometre mesafedeki ada, Sisam Adası’na da 40 kilometre uzaklıkta ve Atina’nın balık ihtiyacının neredeyse tamamını karşılıyor. Yıllık ortalama 19 derece sıcaklığa sahip olan ada tam bir turist cenneti. Her yıl İkaria’yı on binlerce yabancı turist ziyaret etiyor. İkaria adası ile ilgili Amerikan gazetelerinde çıkan bir hikaye: Ikaria`da doğmuş bir adam, genç yaşta Amerika"ya göçmüştür, 70 yaşına geldiğinde hastaneye gider ve Akciğer kanseri teşhisi konur kendisine. Kemoterapi tedavisi görmesi gerektiği ve 6 ay kadar daha ömrü olduğu söylenmiştir. Adam da ömrünün son 6 ayını hastane köşelerinde onbinlerce dolar harcayarak geçireceğine, doğmuş olduğu topraklar olan İkaria adasına gitmeye ve çocukluk arkadaşlarıyla son günlerini geçirmeye karar verir. Babadan kalma evine yerleşir ailesiyle. Evin bahçesine ileride eşi ve çocuklarının faydalanması ve kendisini hatırlamaları için meyve ağaçları diker. Aradan 6 ay geçer adam kendini çok iyi hissetmektedir. 80 yaşlarına geldiğinde Amerika"ya tekrar gidip doktorlarına görünmek ister. Bir de bakar ki ona kanser teşhisi koyan 9 doktorun hepsi ölmüştür. İkaria"ya geri döner ve 93 yaşında ölür. Fourni adasının anlamı Fırın anlamına gelmektedir. Özellikle de istakoz üretimiyle ün kazanmış bir balıkçı adasıdır. Antil çağda beyaz mermer ocakları ile ün kazanmıştır. Osmanlı arşivlerinde Hurşit adası olarak geçmektedir. Agathonisi adası Balat/Milet'in karşısında 180 kişinin ikamet ettiği 13.5 km2lik ufak bir yerleşim. Osmanlı arşivlerinde ismi Eşek adası olarak geçmektedir. Basında Aydın'a bağlı adada Yunan askerleri kuzu çevirdi şeklinde ismi geçmiştir. Samos'un güneyinde 12 ada 1912 yılında Italya hakimiyetine geçmiştir. 1947 yılında, 2. dünya savaşı sonunda Yunanistan'a bırakılmıştır. Anadolu Parsı
Samos Adası Otel Tavsiyesi: Samos adasinda 1 gece konaklamak isteyenler İçin otel tavsiyem, Phythogorio şehrinde bulunan, limana 50 metre mesafede, sahilde bulunan tüm kafe ve restaurantlara 20 metre mesafede bulunan Labito otel olacaktır. Lüks bir otel değildir ama Phythogorio şehrinde en iyi lokasyona sahip uygun fiyatlara kalabilecginiz 2 yılıdızlı temiz bir aile otelidir. Otele 30 metre mesafeden Tarsanas(Tersane) plajından denizine girebilirsiniz. Phythogorio sahilindeki Corner barda bir içki içebilir. Selanik börrekçisinden bir bougatsa yiyebilir. Orange dondurmacısından dondurma tadabilirsiniz. Elia restaurantda da akşam yemeği yiyebilirsiniz. Pyhtagorio hediyelik eşya dukkanlarından alışveriş yapabilirsiniz. Labito otel booking.com linki: ![]()
Sevan Nişanyan, Şirince'yi Şirince yapan Ermeni asıllı Türk vatandaşıdır. Şirince’de 49 bina yaptırmıştır, burayı bir cazibe merkezi haline getirmiştir ve bunun sonucunda Şirince bugün özünü kaybetmiş bazen de sahte Çin mallarının satıldığı bir turistik yer halini almıştır. .İyi mi yapmıştır? Bu tartışmaya açıktır. Şirince'de kaçak olarak bir kaya mezarı. Nesin matematik köyünü ve Hodri Meydan Kulesi isimli bir seyir kulesi inşa ettirmiştir. Robert Kolej, Yale ve Columbia Ünivesitesi mezunu uç bir kişiliktir. Küçük Oteller Kitabını yazmış, Türkiye'deki butik otelciliğin öncüsü olmuştur. Türkiye tarihinde kaçak inşaat nedeniyle tek hapse giren kişidir. 2017 yılında hapisten kaçmış ve kaçak yollarla Lesbos adasına gitmiştir. Şu an Samos'ta yaşamaktadır. Yunanistan kendisine oturma izni vermiştir.
Samos Adası Plaj Tavsiyesi: Samos`da 70in üzerinde plaj var. Hepside birbirinden güzel. Adanın en popüler plajları Kokkari bölgesinin batısında bulunan Lemonakia ve Tsamadou plajları. Her ikisi de muhteşem ve korunaklı plajlar. Kokkari önündeki plaj çok rüzgarlı. Pythagorion`da bulunan plajlar teknelerden dolayı yeterince temiz değil. Psili Amos plajı Türkiye`ye en yakın bölgede adanın nadir kum plajlarından. Adanın Türkiye`ye bakan tarafındaki plajlar Türkiye ve Samos arası bulunan akıntıdan dolayı daha serin. Benim favori plajım Tsamadou Plajı, Bu plajın doğu kısmı çıplaklar plajı. En batısında Navagos isimli bir beach club mevcut. Bir şeyler içtiğiniz takdirde şezlonglar ücretsiz. Samos seyahatiniz sırasında mutlaka bu plaja uğramanızı tavsiye ederim.
Samos Adası Restaurant Tavsiyesi: Türk ve Yunan mutfağı çok benzerdir. Hatta yemek isimleri de bundan nasibini almıştır. Türk ve Yunan mutfak kültürleri yüzyıllarca birbirleriyle etkileşimde bulunmuştur. Örnek olarak Dolmades, Baklava, Moussaka, Caciki, Halva, Lukumades sık karşılacağınız tadlardandır. Deniz ürünleri yemekleri Samos Adasında daha çok tercih edilir. Fiyatlar daha uygun, pişirme yöntemleri de oldukça başarılıdır. Et yemekleri konusunda Türk restaurantları daha başarılıdır. Balık ve deniz ürünleri yemeyenler için alternatifler mevcuttur, maalesef çok başarılı değildir. Samos Adasında tavsiye edebileceğim restaurantların başında Kokkari sahilinde bulunan Meltemi Restaurant olacaktır. İçki dahil ortalama 20 Euro bir ücretle Ege Denizinin kenarında muhteşem bir yemek yiyebilirsiniz. Meltemi restaurantı konumu dolayısıyla öğlen yemeği için tercih etmenizi, akşam yemeği için ise Phytagorio sahilinde bulunan Elia Restaurantı denemenizi öneririm. Adam başı yaklaşık 20 Euroya burada da güzel bir yemek yiyebilirsiniz. Diğer bir Restaurant Manolates Köyündeki Kaliste Restaurant. Özellikle nohut ve kabak köftelerini denemenizi tavsiye ederim. Et yemeği kebap sevenler için Pythagorıio sahilindeki Pasas Restaurant, hem uygun fiyatlı hem lezzetli. Bence adanın en iyi et restaurantı.
Ayhan Sicimoğlu`nun eğlenceli Samos Belgeseli:
Akyaka ve Dalyan Tarihi BilgilerAkyakaAkyaka'nın antik dönemdeki ismi İDYMA dır. İdyma bir Karia şehri olarak kurulmuştur. İsmi de Karia dilinden gelmektedir. İlk çağlarda Muğla ilinin içinde bulunduğu alan KARİA olarak bilinir. Karia’nın en önemli kenti Milas’tır (antik dönemdeki ismi Mylasa). Milas, M.Ö, 4. yüzyıla kadar Karia'nın başkenti olmuş daha sonra başkent Kral Mozolos tarafından Halikarnasos'a (Bugünkü Bodrum) taşınmıştır. İdyma, Karia’nın güney ucunda yer almaktadır. Karialılar yörenin bilinen en eski halkıdır ve bir Anadolu topluluğudur. Gelenek ve kültürleri bilindiği halde, Karia dilinde yazıtlar bulunmadığından, Karia dili çözülememiştir. Bugün orman kampının bulunduğu bölge eski iskele görevini görmüştür. Bugün de denizin içinde halen eski iskele kalıntılarını görmek mümkündür. Bölge, M.Ö.546 yılında Pers (Iran) orduları tarafından işgal edilir. Pers yönetimi yörenin dini ve geleneksel yaşamında değişiklik getirmez. M,Ö. 5. yüzyılda Pers yönetimine karşı isyan başlar. İsyan, Atina’nın öncülüğünde “DELOS Deniz Birliği” tarafından yönetilir. Birliğe katılım listelerinde İdyma'nın ismi de geçmektedir. Bu kent hakkında en eski belgedir. Akyaka'nın doğusunda bu dönemden kalma ve M.Ö. 4. Yüzyıla tarihlenen İdyma Krallarına ait olduğu sanılan kaya mezarları bulunmaktadır. Akyaka yakınlarında aynı dönemden kalma komşu yerleşimler de bulunmaktadır. Daha sonra Büyük İskender'in Persleri yenilgiye uğratmasıyla. Bölgede Helenistik dönem başlar. Roma döneminde de küçük bir yerleşim söz konusudur. 3. yüzyılın ortalarında meydana gelen depremlerden ve veba salgınından sonra çevre kentlerin çoğu ve İdyma terk edilmiş ve yok olmuştur. Bizans döneminde orman kampı civarında bir kilise yapısının varlığı bilinmektedir. 1970li yıllarda bölgedeki bataklıklar kurutularak turizm önem kazanmaya başlamıştır. Mimari özellikleriyle ön plana çıkan ahşap Akyaka evlerinin her biri diğerinden güzel bahçelere sahiptir. Begonvillerin sarmaladığı bu şirin evler dantel gibi işlenmiş ahşap oymalarla süslüdür. Akyaka evlerinin mimari tarzı Ula’lı ressam ve sanatçı Nail Çakırhan’a aittir. Sağlık sorunlarından dolayı dinlenmek üzere 1970 yılında Akyaka'ya yerleşmiştir. Burada geleneksel mimariyi günümüz şartlarıyla buluşturan ve çevre ve doğa ile bütünleştiren bir ev inşa etmiştir. Nail Çakırhan, Ula’nın eski evlerini örnek alarak Akyaka’da bu mimari özellikteki ilk evi kendine yapmıştır ve bu çalışmasıyla birçok ödüle layık görülmüştür. 1983 yılında dünyanın en saygın mimarlık ödüllerinden Ağa Han Uluslararası Mimarlık Ödülü’nün de sahibi olan Nail Çakırhan, mimarlık eğitimi görmediği halde bu ödülü alan ilk kişidir. Nail Çakırhan 2008 yılında vefat etmiştir.
DalyanEfsaneye göre Apollon'un oğlu olan Karya Kralı Miletos'un biri erkek biri kız olmak üzere ikiz çocukları dünyaya gelir. Erkek olana Kaunos,kız olana Byblis adi verilir. İkizler birbirini çok sever. Byblis'in erkek kardeşine olan sevgisi o kadar büyüktür ki onu biran görmese huzuru kaçar. Byblis'in bu sevgisi artik kardeş sevgisini aşmaya başlamıştır. Bir gün Byblis dayanamaz kardeşine bir mektup yazar ve sevgisini açıklar. Bu durumu öğrenen Kaunos çok üzülür ve utanç duyar, en çıkar yolu kenti terk etmek olduğuna karar verir ve yandaşlarından bir grup ile beraber, bugün kalıntılarını gördüğümüz Kaunos kentinin bulunduğu yere yerleşir ve burada bir kent kurarak kente kendi adını verir. Byblis ise bir daha ikiz kardeşini görememenin üzüntüsü ile çılgına döner, onu aramak için dağlara doğru koşar, gözyaşları sel gibidir. Kardeşini bulamayacağını anlayan Byblis, hayatına son vermek ister ve yüksek bir kayanın üzerinden kendini atar. Nympeler (Su Kaynağı Tanrıçaları) ona acır ve Byblis'i bir pınara dönüştürürler. Efsane bu ya, derler ki, Calbis Nehri ( Dalaman Çayı ) Byblis'in gözyaşlarından oluşmaktadır.
Kaunos antik kentinin kuruluşu M.Ö. 10. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Araştırmalar sonucunda Kaunos'ta Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılar bulunmuştur. Antik çağda önemli bir liman konumunda olan şehir, Dalyan Deltasının oluşması nedeniyle bugün deniz kıyısından uzaklaşmıştır. Antik çağın önemli coğrafyacısı Strabon "Kaunos kıyıdadır ve Calbis yanında akar." demiştir. Kaunos coğrafi durumu göz önüne alındığında Karya'nın güney kıyısında Rodos'un karsısındadır. Çevresi, kuzeyde Menderes ovasına açılan dağlarla, bati yönde ise denize bakan Kaya mezarları ve vadileriyle Karya'nın öteki kısımlarından ayrılmış, yüzünü doğuya ve güneydeki Likya'ya çevirmiştir. Kaunos'un Karya-Likya sınırında kurulduğu söylenir. Antik Kaunos Kenti, denizden 152 metre yükseklikteki Akropolu ile bir yarim ada üzerinde kurulmuştur. Kaunos'un adi İlk kez Herodot'un tarih kitablarinda bahsedilir. Tarihçi Heredot, 12 ciltlik tarih kitabında Kaunosluların tuz ve tuzlu balık ticareti yaptığını yazmıştır. Tarihçi Plinius ise Kaunos tuzunun antik çağlarda göz merhemi yapımında kullanıldığını söylüyordu. Kaunos, Perslerin Güneydoğu Anadolu'yu ilk istilası sonrası Pers idaresine girmiştir. Persler iç işlerine karışmamışlar ve fazla vergi almamışlar. Buda kentin çabuk kalkınmasına neden olmuştur. Asya'nın Büyük İskender tarafından istila edilmesi ile Persler'in bölgedeki yönetimi sona ermiştir. Kaunos, Roma döneminde Kaunos antik kenti, 5000 kişilik tiyatro, Roma Hamamı, Agora, dükkanlar, liman ve çeşmeleriyle millattan sonra 1. yüzyıla kadar ufak bir liman kenti olmuştur, bugünkü Dalyan Kanalı da o tarihe dek, gemi girişine elverişli olmuştur. Ama çağlardan beri toprak taşıyan su, limanlarını gemi barındıramaz hale getirince Kaunoslular da kentlerini terk etmiş, belki de deniz kenarında, kanalı olmayan bir yere kaçmışlardır. Kaunos, 15. yüzyılın baslarından itibaren Mentesoğulları'nın hakimiyeti altına girmiştir. Fatih Sultan Mehmet zamanın da, Menteşe Beyliği'nin de ortadan kalkması ile tüm Batı Anadolu, Osmanlı idaresine girmiştir. Eski inanışa göre insanın mezarı ne kadar yüksekte olursa o kadar tanrıya yakın olurmuş ve o yüzden kayalara kazılırmış kralların ve önemli insanların mezarları. Perslerin veya Büyük İskender'in istilası üzerine yarım kaldığı tahmin edilmekte olan en büyük mezarla birlikte izleyenleri büyüleyen altılı grup Kaya Mezarları, Kaunos'taki mezar tipleri içinde şüphesiz en önemlisidir. Tapınak cepheli bu kaya mezarı tipinin yanı sıra, yine kayaya oyulmuş "güvercin yuvası" ismiyle tanınan dikdörtgen derin Oyuk Mezarlar, Nişler ve Lahitler, yerleri özel olarak seçilmiş anıt mezarlar ve daha çok şehir surunun dışında kalan yamaçlar üzerine açılmıştır. Milattan önce 4. yüzyıla tarihlenen kaya mezarları içinde en önemli grup, tapınak cepheli olanlardır: Yan duvarların arasındaki sütunlann taşıdığı üçgen alınlıktı cephenin gerisinde, basamaklarla çıkılan bir ön oda ve bir kapıyla açılan mezar odası. Kareye yakın mezar odalarının arka ve yan duvarları önünde ölü yataklan yapılmıştır; Yakılan ölüden arta kalanların içine konulduğu kapların dik yerleştirildiği küçük nişler de, tapınak cephesi biçiminde şekillendirilen birer plakayla kapatılmıştır. 1940'lı yılların sonlarına kadar Dalyan ve çevresinin sıtma tehlikesi altında bir bölge olduğu bilinmektedir. Bu yıllarda yapılan sivrisinek mücadelesi ile burada sivrisineklerin değilse bile, sıtma hastalığının kökü kazınmıştır. Bu demektir ki, Kaunos, bütün tarihi boyunca sıtma hastalığının ıstırabını çekmiştir. Yeşil benizli ve hastalıklı denilmiştir Kaunoslulara. Dalyan el değmemiş doğal güzellikleriyle, Ege denizinin,Akdenizle buluşup kaynaşmasına tanıklık eden,yüzlerce çeşit balık ve diğer deniz canlılarını içinde barındıran,dünyaca ünlü caretta carettaların yuvasıdır. Dalyan deniz kenarında değil ama hem denizi hem de gölleri olan bir yerdir. Kenarında kurulduğu yoğun sazlıklarla kaplı Köyceğiz iskelesinden İztuzu pılajına 8 kilometre uzunluğunda labirenti andıran doğal su kanalıyla, hem denizde hem de göllerde yüzme olanağı sunmaktadır. Dalyan doğal su kanalı 180 çeşit kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır. Iztuzu plajı, 5kmlik bir alanı kaplar. Caretta Carettaların yumurtalarını bırakabilmelerine çok uygun olan ince kuma sahiptir. Bu kumsala Caretta Caretta (Loggerhead) türü deniz kaplumbağaları yumurta bıraktıkları için Mayıs’tan Eylül'e akşam 20.00’den sabah 08.00’e kadar plajdan yararlanılamamaktadır. Antik çağlarda bu bölgede bir kumsal bulunmamaktaydı. İztuzu'ndan 4 kilometre içerde kalan Kaunos, bir liman kenti idi. MÖ 226 veya 227'de büyük Rodos depremi ile birçok yer yıkılmıştır. Bu deprem, Dalaman Çayı'nın yatağını değiştirmiş ve İztuzu plajı bu olay sonucu oluşmuştur. Dalaman Çayı olmayınca, bu defa kumların sürüklenmesi terse dönmüş. Dalgalar kumları kıyıya sürüklemeye başlamışlar. İztuzu Kumsalı önündeki kayalıklar, dalgaların hızını kestiği için kumlar şimdiki yerinde birikmiştir. Rumlar Alacatıya, Alatsata ismini vermiş. Göçmen Türkler ise bunu Alaçatı'ya çevirmiş.Alaçatı, İzmir'in 80km batısında yer alır. Alaçatı'nin tarihi M.Ö. 3000’lere kadar uzanır. M.Ö. 10. yüzyılda Alaçatı, İyonya bölgesınınnin tam merkezinde bulunur. Antik dönemdeki ismi ise “Agrilia”dır. Agrilia bir iyon köyüdür. Bölgenin en büyük iyon şehri ise Erythrai'dir. Sırasıyla Lydia, Pers, Bergama Krallığı, Roma, Bizans ve 14. yüzyılda Cenevizlilerin hakimiyetine girmiştir. 16. yüzyıl Osmanlı döneminde Alacaat isimli bir aşiretin yeleşmesiyle önem kazanmaya başlar. Bır hıkayeye göre bölge ağasının bir alaca atı varmış. Alaca atlı kelmesinden türeme ihtimali de vardır. Yine 16. yüzyılda bölgeyi Piri Resi ziyaret eder. 1566 yılında Osmanlı Sakız adasını fetheder ve bölgeye bir Türk aşireti olan Alacaat aşireti yerleştirlir. 17. yüzyıla gelindiğinde, dönemin sadrazamı, güneyi bataklık olan bölgenin ıslah edilmesini buyurur. Verimli topraklara sahip olan bölgeye 19. yüzyılın ortalarında Haci Memiş ayan olarak atanır. (Ayan: devletin, asker ve vergi toplama işlerini üstlenen kişilerdir.) Osmanlı ayani Hacı Memiş, depremlerle yıkılmış olan Sakız Adası’ndaki yoksullaşan Rum nüfusu çeşitli işlerde çalışmak üzere Alacaat köyüne davet eder. Rum işçilerin katkıları sonucunda Alaçatı’nın güneyindeki bataklık bölge kurtarılarak yerleşime açılır. Hacı Memiş, Sakız Adası’ndaki Rum nüfusunu bölgeye çağırır. Alacaat köyünde sıtmaya yol açan bataklığı kurutmak üzere, Alaçatı Limanı’na bir kanal açılır. Açılan kanal ise sonradan gemilerin yanaştığı bir liman olur. Yöredeki toprak sahibi Türkler, kanal inşası için gelen Rum işçilere tarlalarını imar edip işlemeleri koşulu ile verir. Böylece denizden bir kaç kilometre içeride bir köy kurulur. Rumların yöreye yerleşip Türk toprak sahiplerinin verimli tarlalarını kiralamasıyla Alaçatı’da bağcılık da gelişmeye başlar. Yine bu dönemde Avrupa bağlarında bir hastalık kol gezer. Avrupalılar, şarap ihtiyaçlarını karşılamak için farklı bağlara yönelirler. Verimli ve sağlıklı bağlara sahip ve de limanı bulunan Alaçatı için bu büyük bir fırsat olmuştur. Limanı sayesinde şarap ihracatıyla zengin bir yerleşim yeri haline gelmiştir. Maddi olanakları geliştikçe işlettikleri tarlaları satın almaya başlayan Rumlar ile birlikte ticaret hayatı da hareketlenir. Bugün Alaçatı’nın birer birer restore edilmekte olan göz alıcı taş evlerinin çoğu, 1850-1890 yılları arasında inşa edilen bu tarihi evlerdir. Buraya yerleşen Rumlar, yörenin imarında önemli rol oynamışlardır. 1878 ve 1881 yılında 2 büyük deprem meydana gelir ve evlere zarar verir. 1895 yılu nufus sayımına göre, Alaçatı"nın nufusu 13845 kişidir ve bu nufusun sadece 132 kişisi müslumandır. Ancak 1912 yılındaki Balkan Savaşı’nda, Balkanlar’dan kaçan Girit, Yugoslavya, Selanik ve Makedonya’dan gelen müslüman göçmenlerin yerleştirilir. Bağları ve şarabı ile ünlenen bölgenin geçim kaynağı, nüfus değişimi ile birlikte tütün ekimi, zeytin, enginar, anason, narenciye, kavun, sakız ağacı ve hayvancılık olarak dönüşür. Balkan Savaşıyla ve 1. Dünya Savaşıyla birlikte Rum nufus da göç etmek zorunda kalır. 1. Dünya Savaşı bitmesiyle buradan göçmek zorunda kalmış bazı aileler tekrar geri dönerler ama bu durum fazla uzun sürmeyecektir. 1922 yılında tekrar buradan ayrılmak zorunda kalmışlardır. 1924 yilinda Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan “mübadele anlaşması” ile Türkiye’deki yerleşik Ortodoks Rumlar Yunanistan’a gönderilir. Bu uygulama ile 2 milyona yakın insan göç etmeye zorlanır. Rumlar Alacatıya, Alatsata ismini vermiş. Göçmen Türkler ise bunu Alaçatı"ya çevirmiş. Alaçatıdan göçmek zorunda kalmış olan Rumlar dünyanın farklı köşelerine göçmüşler ama Alatsata ismini yaşatmışlardır. Günümüzde Girit adasında Nea Alatsata, Avustralyada ve Amerikada şehirler kurmuşlardır. 2. dünya savaşına kadar. Alaçatı limanı İzmir"in ihracat limanı olarak kullanılmıştır. 1990’lara gelindiğinde ise Alaçatı bu kez de rüzgarıyla ün salmaya başlar. Rüzgar sörfü tutkunlarının limana gelmesi ile birlikte, Alaçatı’nın bir turizm destinasyonuna dönüşümü başlamış olur. Alaçatı günümüzde, koruduğu tarihi dokusu ve doğal güzelliği ile turizmin en gözde ve seçkin tatil beldelerinin başında gelmektedir. Özellikle Rum mimarisinin etkisinde kalan Alaçatı’da evler yöreye özgü taşlardan ekseriyetle cumbalı ve iki katlı olarak inşa edilmişlerdir. Ev yapımında yöreye ait pomza taşı kullanılmıştır. Evler yaz mevsiminin dayanılmaz sıcağına karşı, kuzey-güney yönünde ve güneşi az görecek şekilde ve yazın rüzgardan en iyi şekilde istifade eden mimariye sahip şekilde inşa edilmişlerdir. Dar sokaklar gölge sağlar. Alaçatı’nın sembolü haline gelmiş ve dönemin teknoloji harikası olarak adlandırılan yel değirmenleri ise yörenin en eski yapılarındandır. 2006 yılında Alaçatı kentsel sit alanı ilan edilerek, geleneksel mimariye uygun olmayan yeni binaların yapılmasının önüne de geçilmiştir. Alaçatı taşı olarak bilinen ve pomza taşı görünümlü kesme taşlardan yapılan taş evler sayesinde bölgenin mimari dokusu bir değer haline gelmiş ve korunmuştur. Nüfusu 10000 kişidir. 704 kilometrekarelik alanında birçok eğlence mekânı ve oteli barındırir. 2010 yılından beri düzenlenmekte olan Alaçatı Ot Festivalınde bölgede yetişen otlardan yapılan yemeklerle ot çeşitlerinin tanıtılması hedeflenmektedir. Çeşme TarihiÇeşme İzmir'in 94 km. batısında, kendi adını taşıyan yarımadanın en ucunda kurulmuştur. Türkiye'nin en batı ucudur. Son derece korunaklı bir limana sahip 12 iyon kentinden biri olan Erythrai antik şehrinin iskelesi olarak kullanılmıştır. Mısır, Kıbrıs ve batı ülkeleri ile ticari ilişkiler kurulmuştur. Çeşme’nin bugünkü adını denizcilerin su temin ettikleri “çeşme”’lerden aldığı sanılmaktadır. Çünkü Çeşme’nin en önemli özellikleri içme suyu ve limanıdır. 1081 yılında Türklerin eline Çaka Bey tarafından eline geçirilmiştir. Çeşme Limanı, 14.yy Başlarında Aydınoğullarının bir deniz üssü durumuna getirilmiştir. İlk kez Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Fakat Ankara Savaşı'ndan sonra (1402), Timur tarafından yeniden Aydınoğulları'na verilir. 1422 yılıında tekrar Osmanlı Egemenlğine geçmiştir. 1503 yılında 2. Beyazıt tarafından Çeşme kalesi inşa ettirilmiştir. 1529 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından bir kervansaray yapılmıştır. 1770 yılında Osmanlı-Rus savaşı sırasında Çeşme kalesi açıklarında büyük bir deniz savaşı geçekleşmiştir. Osmanlı tarihinde İnebahtı Deniz Savaşından (1571) sonraki 2. büyük yenilgidir. Bu savaşın sonucunda Rusya bir süreliğine Ege Denizine ve Ege Denizindeki adalara sahip olmuştur. Azınlıkların Osmanlıya karşı ayaklanmalarını hızlandırmıştır. 60 gemiden oluşan Osmanlı donanmasının 50 gemisi ve yaklaşik 10,000 levend kaybedilmiştir. Bu baskın sırasında ve sonrasında cesareti ve başarılarından ötürü Cezayirli Hasan Paşa, Kaptan-ı Deryalığa terfi ettirilmiştir. Aslen kendisi Cezayirli değildir, Cezayir'e yapılan bir sefer sonucu bir düşman gemisi saldırısı sırasındaki kahramanlığından dolayı Cezayirli ünvanını almıştır. Rivayete göre evcilleştirdiği aslanla birlikte dolaşması “Aslanlı Paşa” denmesine yol açmıştır. Bu zaferin anısına Ruslar, Rusyada farklı noktalarda anıtlar inşa etmişlerdir. 1774 yılında da Küçük Kaynarca Antlaşması imzalanmak durumunda kalınmıştır. 1795 yılında Cezayirli Hasan Paşa, Kaptan-ı Deryalığı sırasında Amerika ile Osmanlı arasındaki ilk vergilendirme anlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre Akdenize çıkan Amerikan ticaret gemileri Osmanlı Deniz Kuvvetleri tarafından korunacak, bunun karşılığı olarak da ABD, Osmanlı Devleti’ne vergi verecekti. 17.yy sonlarından itibaren Batı Anadolu ürünlerinin satıldığı küçük bir ticaret merkezi olan İzmir'in bir anda ticari üstünlüğü ele geçirmesiyle, Çeşme Limanı, İzmir Limanı'nın yanında giderek gerilemiş ve önemini yitirmiştir. Çeşme'nin günümüzdeki nufusu 40000 kişidir. Çeşme'nin karşısındaki yunan adası olan Sakız Adası, Yunanca ismiyle Chios, Yunanistan'ın 5. büyük adasıdır ve Türkiyeye 4.5 deniz mili uzaklıktadır. Sakız üretiminden dolayı Sakız Adası denmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Egemenliğine geçmiş yaklaşık 350 yıl, Balkan savaşlarına kadar Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Şu anki nüfusu 50000 kişidir. Namık Kemal bu adaya sürgüne gönderilmiştir. Alatsatíani - Alaçatı'dan bir mübadele türküsü: |
Ephesus Travel Guideby TransBalkan Tours is a fully licenced tour operator since 1963 and a member of TURSAB. Ephesus Tour from Kusadasi Port
Ephesus Tour from Izmir Ephesus Tour from Selcuk Ephesus Tour Guide Kusadasi Airport Transfer Kusadasi Pamukkale Tour Ephesus Biblical Tour Istanbul Ephesus Tour Ephesus Guided Tour Ephesus Shore Excursions Efes Tur Rehberi Ephesus Walking Tour 7 Churches Tour Turkey Categories
All
Archives
March 2025
|
Ephesus Travel Guide by TransBalkan Tours is a fully licenced tour operator and a member of TURSAB. License: A 776.